1 Ocak 2014 Çarşamba

KÖY ENSTİTÜLERİ

 BİR KALKINMA MODELİ OLARAK KÖY ENSTİTÜLERİ 
VE KARŞI DEVRİM   SÜRECİ 
    Bu yıl  Mustafa Kemal ATATÜRK'ün 75. ölüm yıl dönümü. Atatürk'ü 10 Kasım'da  Dokuzu Beş geçe siren sesleriyle  andık. Ancak Mustafa Kemal ATATÜRK'e ölümünün üzerinden 75 yıl geçmesine rağmen gerçekten sahip çıkabildik mi? Bu soruya evet yanıtı vermek oldukça zor olsa gerek.  Türkiye Cumhuriyeti hiçbir Cumhuriyet hükümeti döneminde olmadığı kadar bu hükümet döneminde karşı devrim sürecini yaşıyor. 11 yıldır iktidarda olan AKP hükümeti ülkemizin bütün kurumlarını yabancılara peşkeş çekmiş,bölücülerle iş birliği had safhaya gelmiş , ordudaki Atatürkçü ve ulusalcı subaylar tasfiye edilmiş, muhalif gazeteciler,aydınlar hapse atılmıştır ve yolsuzluklar almış başını gitmiştir. Bu duruma nasıl geldik, öncelikle bunu analiz etmek gerekir.
      Karşı devrim süreci 1950 li yıllarda başlamış,Menderes zamanında büyük bir ilerleme projesi olan  köy enstitüleri kapatılmıştır. Köy enstitüleri eğitimi okuyarak ya da yazarak değil uygulayarak vermiştir. Bu enstitülerde 1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15.000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde 750.000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1.200 dönümdü. Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. yol yapılmıştı. Sulama kanalları oluşturularak enstitü öğrencilerinin uygulamalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu öğrenciler tarafından getirilmişti. (Kaynak :wikipedi)  


Düşünsenize bu eğitim çabalarının günümüze kadar devam ettiğini,dünyanın örnek aldığı demokrasisi gelişmiş sanal bir ileri demokrasi değil gerçek ve çağdaş bir demokrasi olurdu. Ancak  2. Dünya savaşı ile Chp içindeki muhalif milletvekilleri  önce Köylüyü Topraklandırma Yasasına karşı çıkmışlar daha sonra  bu milletvekilleri Demokrat partiyi kurmuştu. ABD den alınan yardımların ve bu konuda ABD nin dayatmasıda etkili olmuştur.  Yardım şartları arasında çok partili demokrasiye geçiş ve sözde Sovyetler Birliği eğitim modeli olan köy enstitülerinin kapatılması şartı vardı. ABD'nin menfaatleri için bir toplumun gelişmesini önlemek ve o toplumu yardımlarla kendine bağımlı hale getirdiğini anlatmaya gerek yok sanırım. Köy enstitülerinin kapatılıp yerine İmam Hatip okullarının konulması ve ülkemizin şu anda içinde bulunduğu duruma bakarsak sorunu daha iyi anlayabiliriz. Ancak izlenen popülist politikalar ve verilen tavizler ülkemizi bu duruma getirmiştir. Bu kurumlara vurulan haksız damgalar bu kurumların kapatılmasına neden olmuştur. Ve ne yazık ki bugünlere gelmişizdir. Bu kurumlarda verilen çağdaş ve demokratik eğitimler birilerinin gözüne batmıştı. Emperyalist güçler bizim toplumsal olarak ilerlememizi istemiyordu. Atatürk'ün ölümü ile başlayan süreç ve 2.dünya savaşı buna tuz biber ekmişti. Sovyetler Birliği'nin tehdidine karşılık ABD'nin kurtarıcılığını savunmak ne kadar doğru acaba? Bunu sorgulamak gerekmez mi? İsmet İnönü böyle bir hatayı nasıl yapar ya da bu duruma nasıl müsaade eder anlamak zor. İleriki bir süreçte  İsmet İnönü bu konu ile ilgili olarak şöyle söylemiştir. "Ben köy enstitü düşünüşüne inanmışımdır. İnanmış bir insan sonuna kadar bunu yürütür. İdealizmde,felsefede bu böyledir. Ama ben politikacıyım,uygulayıcıyım. Ben gücüme göre ,gücümün var olduğu yerde gücümü gösterebilirim. Çünkü artık gücümü yitirdiğim bu noktada ,orada dururum. Bu noktada gücümü yitirmiştim." Birde İsmet İnönü'nün daha önceden söylemiş olduğu şu söz onun  köy enstitülerine sahip  çıkmadığının göstergesidir . “Köy Enstitülerini Cumhuriyetin eserleri içinde en kıymetlisi , en sevgilisi sayıyorum. Köy Enstitülerinden yetişen evlatlarımızın muvaffakiyetlerini ömrüm boyunca yakından ve candan takip edeceğim.”
 Yani bu konuda sadece Demokrat Parti hükümetini ya da Menderes'i suçlamakta doğru değil.  Zamanın toprak ağaları,şeyhler köy enstitülerinin  komünist yetiştiren bir kurum olduğunu yaymışlar ve bu konuda yoğun bir propaganda yürütmüşlerdir. Ancak bu hiç doğru değildi. Amaç bu kurumları kapatıp toprak ağalarının elinden topraklarının gitmesini önlemekti. CHP milletvekili olan Kinyas KARTAL'ın şu sözleri adeta bir itiraf gibi. 
Köy Enstitüleri kesinlikle komünist uygulama değildi. Doğuda en yüksek eğitim gören insan benim. Köy Enstitüleri, bizim devlet üzerindeki gücümüzü kaldırmaya yönelikti. Bunu içimize sindiremedik. Benim Van yöresinde 258 köyüm var. Bunlar devletten çok bana bağlıdırlar. Ben ne dersem onu yaparlar. Ama köylere öğretmenler gidince benim gücümden başka güçler olduğunu öğrendiler. DP ile pazarlığa girdik, kapattık.”

 Özellikle son cümleye dikkat DP ile pazarlığa girdik ve kapattık. Sözün bittiği nokta bu olsa gerek. İleride Menderes hükümetlerinin yaptığı  hatalarda cabası. DP, başlarında Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü olmak üzere CHP’den ayrılan 148 kişi tarafından kuruldu. Bu 148 kişinin Köy Enstitüleri karşıtlığı, Köy Enstitüleri’nin kuruluşu sırasında başlamıştı. Köy Enstitüleri’nin kuruluş kanunu oylamasına katılmadılar. Başbakan Adnan Menderes, 1950 seçim propagandasında Köy Enstitüleri’ni kapatacaklarını sürekli tekrarladı ve bunda kararlı olduklarını vurguladı. (M.Kamil KARADENİZ)
  Bu da Köy Enstitüleri’nin kapatılma sürecinin tamamlandığını tam bir açıklıkla ortaya koyan bir diğer göstergedir.
  DP kurucuları ve çoğu DP’li toprak ağası, kasaba eşrafı küçük sermayelilerdir. Bu sınıf ve katmanlar demokrat olamaz. Demokrasi  peşlerine halkı takmak içindir. Köy Enstitüleri karşıtlıklarının altında yatan sınıf gerçekleri ve iktidara tırmanma yöntemleridir.
          ***        ***        ***
Fevzi Çakmak ve kapatma sürecinde  Başbakan olan  Recep Peker, ... İ. İnönü’ye, “Bu komünist yuvalarını ne zaman kapatacaksınız?” baskısı yapıyorlardı.
                ***        ***        ***
-Köylünün  zorunlu olarak  okul yapımında çalıştırılması,
-Tek tip elbise giyinilmesi,
-Öğrencilerin yönetime katılması,
-Kızların erkeklerle birlikte, dahası okutulması,
-Tarlada iş gücü ve evlendirmede başlık parası kayıpları,
-CHP ve İsmet İnönü yandaşlığı propagandası,
-Komünistlerin ve dinsizlerin yetiştiği fuhuş yuvaları suçlaması...
DP’nin tüm bu iddiaları ve uydurdukları suçlamalar, yoğun ve yaygın seçim propagandası  olarak kullanılıyor ve etkili oluyordu. Bu etkinin sonucu olarak Köy Enstitülerini kapatma sürecini CHP başlattı;
          ***        ***        ***
Bu muhalefet, CHP’de kalan sağ kanat ile iş birliği yaparak başarıya ulaştı; Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu uygulanmadı ve Köy Enstitüleri de sonuçta kapatıldı. ( M.Kamil KARADENİZ )



    Günümüzde ise eğitim sorununun çok büyük olduğu, eğitimde 4+4+4 sistemi ile getirilmek istenen aslında imam hatip okullarının orta kısımlarına cazibeyi arttırarak  ve derslerde getirilen seçmeli ders olarak okutulan Kuran'ı Kerim ve buna benzer a derslerin konularak sistemli bir şekilde geriye gidişin önlenemez oluşudur.  Özellikle  Başbakan'ın sözünü ettiği  dindar nesil (ne demekse) yetişecektir ve eğitimde ikili bir yapı ortaya çıkacaktır. Çünkü siz bir taraftan dindar nesil yetiştireyim derken,diğer taraftan yetişen ilerici,çağdaş,laik nesil ile ister istemez çatışma doğacaktır. Bu da Türkiye'nin daha ileriye değil daha da geriye gitmesi demektir. Bunu önleyecek tek yol eğitimde birliktir ve çağdaş,ilerici,laik eğitime yönelmektir. Bu da zamanında yukarıda ayrıntılı olarak açıkladığımız gibi köy enstitüleri ile yapılmaya çalışılmış ancak gericiler,toprak ağaları ve kapitalist sistem tarafından engellenmiştir. Bağımsız,özgür ,kendi kendine düşünebilen,ilerici,modern çağdaş nesillerin yetişmesi önlenmiştir. Karşı devrim süreci hala devam etmektedir.    Bunu önleyecek tek şey köy enstitülerinin yeniden açılıp ilerlemenin köyden kente doğru olduğu ve model alındığı sistemdir. Bugünkü süreçte bence sorunlarımızın ana kaynağı budur. Eğer eğitimde bu model alınırsa inanıyorum ki Türkiye bir Japonya ya da Almanya olacaktır. 
   Mustafa Kemal ATATÜRK'ün hedeflediği ve bence hala ulaşamadığımız çağdaş uygarlık düzeyine ancak bu şekilde ulaşabiliriz. Onuncu yıl nutkunda bu anlamda söylediği söz çok anlamlıdır. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, “muasır medeniyet” seviyesinin üstüne çıkaracağız”.(Mustafa KEMAL ATATÜRK 29.10.2013)

Hedeflerimizi ve amacımızı buna uygun bir eğitim sistemi ile donatırsak Atatürk'ün hedeflediği ve ulaşmak istediği muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkabiliriz. Başka da bir yolumuz yoktur. Yoksa Türkiye'nin gideceği yol veya hedefi ileri ve gelişmiş ülkeler değil Ortadoğunun bataklığındaki Arap toplumları olur.