3 Nisan 2022 Pazar

Evrim yaşamı nasıl açıklar?

Öncelikle  şunu belirtmek isterim ki , inceleme gibi değil de bir belgesel tadında ,birşeyler öğrenebilmek için bu incelemeyi yapalım. Konu tabii evrim olunca incelemenin uzun olması gayet normal. O yüzden incelemeyi okurken inceleme gibi değil de bilgilendirici ,belgesel tadında bir yazı gibi okumanızı tavsiye ederim. O yüzden bunları dikkate alarak okuyunuz. Öncelikle evrim ile ilgili bir takım anahtar kelimeleri belirteyim. Bu anahtar sözcükler evrim ,gen, genom, adaptasyon, metilasyon, doğal seçilim, epigenetik, Luca, özgecilik ......

1. Evrim: En kısa tanımıyla evrim popülasyon içi gen ve özellik dağılımlarının nesiller içerisindeki değişimidir. Evrimsel süreçte değişen bireyler değil popülasyonlardır.Bireyler evrimleşmezler,gelişirler .(gelişim biyolojisi) Ancak bir türün tüm bireylerinin oluşturduğu popülasyonlar ,her bir nesilde bir önceki nesle göre daha farklı özellik dağılımlarına sahip olacaktır.İşte bu evrimdir. 

2.Gen: Genler , hücrelerin ve dolayısıyla da canlıların kalıtsal karekterlerinden ,yaşamları için gerekli olan proteinlerin ,enzimlerin diğer makro mikro moleküllerin kodlarını taşıyan , kromozom üzerinde lokalize olmuş ,değişik uzunlukta (kodladığı proteinin büyüklüğüne göre ) DNA sekanslarıdır.

3.Genom: Bir organizmanın genetik yönergelerinin bütünüdür. Her genom ait olduğu organizmayı yapılandırmak ve gelişmesini sağlamak için gereken bilginin tamamına sahiptir. Genomlardaki yönergeler DNA' dan oluşur. DNA'nın içinde canlının büyümesine, gelişmesine ve sağlığına rehberlik eden benzersiz bir kimyasal kod bulunur. Bu kod DNA'yı oluşturan 4 nükleotit bazın sıralaması ile belirlenir. Adenin, Sitozin, Guanin ve Timin...DNA çift sarmal biçiminde kıvrık bir yapıdadır.

***Gen kitabın bir sayfası ,kromozom kitabın yaprakları ,genom ise kitaplardır.
     -Eğer genomumuzdaki 3.2 milyar harfi yazdırmaya kalksaydınız 61 m. uzunluğunda bir kitap kulesini doldururdunuz.
     -500'er sayfalık telefon rehberinden 200 tane doldururdunuz.
     -Okumanız yüzyıl alırdı. Günde bir harf okursanız tabii ki..
     -Alacağınız çıktı 3000 km. olurdu.

***Genom canlıların temel yapı birimi niteliğindeki hücrelerde fizikokimyasal özelliklerin ortaya çıkmasını sağlayan (göz rengi,saç özellikleri, derinin şekli) genetik talimatlar olarakta tanımlanabilir.

4. Adaptasyon: Doğal seçilim yoluyla evrimleşen özelliklerin tamamına verilen isimdir.

5.Metilasyon: DNA'nın bir kimyasal değişimidir. Kalıtsal olup sonradan ilk dizi geri gelecek şekilde çıkartılabilir. Bu özelliği nedeniyle epigenetik koda aittir.DNA metilasyonu ,DNA'ya bir metil grubunun eklenmesidir.

6. Doğal seçilim: Fenotiplerdeki farklılıklardan dolayı ,yaşadığı ortama daha uyumlu olan canlıların hayatta kalabilmesi benzer şekilde uyumlu olmayanların elenerek yok olması demektir.

7.Epigenetik: DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan ama aynı zamanda ırsi olan , gen ifadesi değişikliklerini inceleyen bilim dalıdır.

8.Luca: Son evrensel ortak ata. Arkelerin atasıdır.

9. Özgecilik: Bireyin kendi esenliğini azaltırken ,diğer bireyin esenliğini arttıran davranışına işaret eder. Özgeci davranışlar en belirgin olarak ebeveynlik gibi akrabalık ilişkilerinde gözlemlenir.

Evrim ile ilgili önemli terimleri açıkladıktan sonra gelelim kitabımıza...New sicientist serisi kitaplar aslında derleme kitaplar. Bu konu ile ilgili bilim insanlarının görüşlerinden, makalelerinden derlenerek oluşturuluyor. Kitap 11 bölümden oluşuyor. Bu bölümler Darwin'in keşfi ,evrim nedir , Darwin ve DNA ,yaşam nasıl başladı ,doğanın en büyük icatları ,mitler ve yanlış anlaşılmalar ,derinlere inmek, evrimleşen sorular, özgecil davranışın  evrimi, türlerin kökenine yeniden bir bakış ve evrimin geleceği.

Şimdi gelelim ayrı ayrı bölümleri kısa da olsa incelemeye...

1. Bölüm: Darwin'in keşfi :

Bu bölümde Darwin'in evrim kuramını nasıl oluşturdu, hangi fikirler üzerine oluşturdu, Wallace'a haksızlık mı edildi ve bu şaşırtıcı ve aynı zamanda tabuları yıkıcı devrim , hıristiyan toplumu için ne kadar şaşırtıcıydı bunun gibi sorulara yanıtlar buluyorsunuz. Örneğin dünyanın yaşı ile ilgili tartışmalar, kayalar ve fosillerin incelenmesi vb. araştırmalar. Ayrıca hayvan fosillerinin keşfide bir başka gerçekliği ortaya çıkardı. George Cuvier'in ayrıntılı anatomik araştırması , mamut gibi yaratıkların günümüzde canlı olan hiçbir şeye benzemediğini ve soylarının tükenmiş olduğunu kesin bir şekilde ortaya koydu. Yine bu bölümde Darwin'in Türlerin Kökeninin nasıl yazdığını açıklanmaktadır. Kitap yayımlandıktan sonra çok tartışma konusu oldu  ve hatta alay konusu oldu. Tabii özellikle yaratılışçı görüşe göre bunlar asla kabul edilemez şeylerdi.

    "Kötü bir başlangıç yapmış olmasına rağmen Türlerin Kökeni , uluslararası bilim topluluğunu neredeyse tek başına evriminn bir gerçek olduğuna ikna etti."
Efsanevi 1860 tartışmasında gerçekte neler oldu bunu da kitapta ayrıntılı bir şekilde okuyabilirsiniz.
Türlerin kökeninin yazılışının 150. yılında New Scientist dergisinin Darwin ile yaptığı hayali bir röportajda gerçekten çok ilgi çekici. Şöyle bir soru soruyor New Scientist Darwin'e ...

Dünyayı değiştiren bir fikir bulmak nasıl bir duygu? Verilen yanıtta mükemmel...
-Bir cinayeti itiraf etmek gibi.
Bir başka ilginç soruda kendinizi ateist olarak tanımlar mısınız?
Burda da Darwin kendini bir ateist olarak değil agnostik (bilinemezci) olarak tanımlanıyor.
Bu yanıtlar Darwin'in internette toplanmış olan devasa mektuplarından alınmıştır.

2. Bölüm: Evrim tam olarak nedir? Bu sorunun yanıtı aranıyor. Örneğin zürafaların uzun boyunlarının nasıl evrimleştiğini açıklayan bölüm var. Bunu da ilgi ile okuyacağınızı düşünüyorum. Bilinenin aksine yüksek ağaçlardaki yaprakları yiyebilmek için boyunlarının evrimleştiğini iddia eden görüşün doğru olmadığını açıklıyor.

3. Bölüm : Darwin ve DNA
Bu bölümde 20. yüzyılda evrimin DNA ile ilgili yeni keşifleri genetik, kalıtım bunlardan bahsediliyor. Gregor Mendel'in çalışmaları ve yaşamından bölümler var. DNA'nın keşfi ,sarmal yapısı ,gen nedir sorularına yanıtlar ve resimli açıklamalar var.

4. Bölüm: Yaşam nasıl başladı ? İlgi çekici bir bölüm, yaşamın nasıl başladığına dair soruya yanıt aranıyor.

"Evrim üzerinde çalışacağı bir şeylere ihtiyaç duyar , ancak Dünya oluşumundan sonra milyonlarca yıl boyunca , cehennem benzeri koşulların hüküm sürdüğü cansız bir yer oldu.Daha sonra 3.8 milyar yıl önce, yüzey soğuduktan sonra ve okyanuslar oluştuktan sonra muhteşem bir şey oldu. Dünya'nın ilkel kimyasallarından kendini çoğaltabilen bir varlık ortaya çıktı. Yaşam doğmuştu."
Ve son evrensel ortak ata veya Luca.  Luca yaklaşık 4 milyar yıl önce yaşadı ; karıncayiyenlerden zebralara her bir canlı bireyin doğrudan atası olan minik, kırılgan bir yaşam formuydu.

Yaşamın kökeni hakkında elimizdeki en iyi kuram olan RNA dünyası hipotezi , genetik kodun RNA moleküllerinden ilkel bir çorbada doğduğunu ,daha sonra bunun DNA'ya ve ilk hücrelere yol açtığını söyler. Hatta tüm yaşam biçimleri bu değişimi geçirmemiştir., bazı virüsler hala RNA bazlıdır. Peki RNA nasıl meydana geldi? Burda da Miller ve Urey deneyinden bahsedilmiştir. Dünyadaki en eski yaşam izlerinden özellike Batı Avustralya'da 3.43 milyar yaşında yuvarlak, uzun ve boş tüp şeklinde bakterilerin bulunuşu ,bize yaşamın nasıl başladığı ile ilgili önemli ipuçları vermiştir. 
Sayfa 88'de verilen yaşamı yaratmanın 4 adımlı resmi bize yaşamın nasıl oluştuğunu açıklar. Ve tabii ki Darwin'in oluşturduğu ilk yaşam ağacı. Ağaç kavramı Dünya'daki yaşamın tarihini anlamak için birleştirici bir ilkedir.

5. Bölüm: Doğanın en büyük icatları. Burada çok hücrelilik , gözün evrimi  https://1000kitap.com/gonderi/143045419, beynin evrimi ,dilin evrimi fotosentez, seks , ölüm, parazitlilik simbiyoz bunun gibi kavramlar açıklanıyor.

6. Bölüm: Evrim ile ilgili yanlış bilinenler ve mitler bu bölümde açıklanmış.

7. Bölüm: Evrim konusunda derinlere inmek gerektiğini, yeni türlerin nasıl oluştuğunu bu bölümde açıklanmış.

8. Bölüm: Evrimleşen sorulara yanıt aranıyor bu bölümde. Örneğin termodinamik , yakınsak evrim gibi kavramlar açıklanıyor. Ve epigenetiğin evrimdeki rolü...

9. Bölüm: Özgecil davranışın evrimi.

10. Bölüm: 21. yüzyıl için Türlerin Kökeni

11. Bölüm: Evrimin geleceği ne olacak ya da bir güncelleme gerekli mi, bu soruya yanıt aranıyor. Burada bilim insanlarının kısa görüşlerine yer verilmiş.

Kitap yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığım bölümleri açıklayan derleme bir kitap. New scientis'in bu konuda yaptığı kitaplar gerçekten ilgi çekici ve bir başvuru kaynağı gibi. Evrim ile size bir fikir verebilir ama evrim konusu ileri okumaları gerektiren bir alan. Bu konuda da sizlere rehber olması açısından bazı kitaplar tavsiye etmek istiyorum.

1. Ataların Hikayesi :Richard Dawkins
2. İnsanın evrimi      :Josef Reischholf
3. Herkes için evrim:David Sloan Wilson
4.Evrimsel analiz     :Scott Freeman
5. Neandertall          :Dimitri Papagianni
6.Gen Bencildir        :Richard Dawkins
7. Türlerin Kökeni    :Darwin
8.Tüfek,Mikrop ve Çelik:Jared Dıamond
9. Evrim                     :Prof. Dr. Ali Demirsoy
10.Evrim bir fikrin zaferi:Carl Zimmer
11.Evrim kuramı ve mekanizmaları: Çağrı Mert Bakırcı
12. Modern İnsanın kökeni :Roger Lewin

Ayrıca dünyanın oluşumu ve  evrim ile ilgili şu iki  belgeseli de izlemenizi tavsiye ederim.
https://www.youtube.com/watch?v=nZB54jcADPY

https://www.youtube.com/watch?v=ql-umjxLkJM

Tabii ki daha çok eklenebilir bu kitaplara ama bu konuda bence okunması gereken kitaplardan önemli olanları  bunlardır. Sonuç olarak evrim gerçekten çok önemli bir konu , bu konuda incelemesini yaptığım bu kitap önemli bilgiler içeriyor. New Scientist bu konuda üstüne düşeni fazlasıyla yapmış .Bilim meraklıların zevkle okuyabilecekleri başvuru niteliğinde bir kitap. İyi okumalar....

İsmail

18 Nisan 2021 Pazar

Tanrı sizi affeder mi?

Bir kitap incelemesine böyle bir başlıkla başlamak, bir de ateist iseniz ne kadar zor biliyorum. Çok ironik bir durum olsa gerek. Eğer bir Tanrı varsa (olmadığına bahse girerim :-) ramazanda günaha gireceğiz Tanrı bizi affetsin artık ) ) sizi affetmeyeceği kesin ki ben Tanrı'nın yerinde olsam asla affetmezdim. Neyse benim için en azından olmadığına göre kimsenin sizden olmayan bir dünyada ,olmayan bir Tanrının hesap sormayacağı kesin.   Demokratik bir hukuk devletinde (Türkiye'nin demokratik bir devlet olmadığı ortada iken) böyle bir sözde söylenmez zaten. Hukuk önünde varsa bir suç var ise zaten reis olduğunu biliyor ki Tanrı bizi affetsin diyor,  yani en azından kendini kurtarmaya çalışıyor. Ancak bizim gibi dinin etkin olduğu toplumlarda bu söz geçerlilik kazanabiliyor.
    Neyse biz incelememize geçelim, esas ana konudan uzaklaşmadan. Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan'ın bu konudaki ilk kitabını da okumanızı öneririm. (Metastaz) Daha anlamlı olur diye düşünüyorum. Wolfang Borchert'ın şöyle bir sözü var kitapta da geçiyor. "Gerçek  kasabanın fahişesine benzer. Onu herkes tanır ama yine de sokakta karşılaşmaktan utanç duyar." Kitabı anlatan , belki de Türkiye'nin halini anlatan çok güzel bir söz. Ülkemizde 15 temmuz sonrası yaşananlardan ya da öncesinde olanlardan (uyarılara rağmen , Fetö devlette yapılanıyor dediklerinde buna kargalar bile güler diyenleri hatırlayın) şimdi de hiç ders alınmadığını bizzat İçişleri bakanının söylemlerinden anlıyoruz. Ne demişti İçişleri bakanı Soylu. "Herhangi bir inanç grubunun, devletin birtakım noktalarını yönettiği ve sızdığı değerlendirmeleri, yeni bir istismar alanıdır ve doğru değildir. Yalandır. Provokasyondur"   Kitap bunu söyleyenlerin yüzüne öyle bir tokat vuruyor ki tabii anlayana ve ders alabilene. Bir devlet böyle bir aymazlık içinde nasıl olur anlamak gerçekten zor. Sonuçta bu tür yapılanmalar (Pelikancılar, Hak yolcular, menzilciler ) devleti bir kanser gibi yok ediyor. Çürüme dedikleri , kokuşmuşluk dedikleri bu olsa gerek. Kitap bu konularda o kadar çok örnek veriyor ki yok artık bu kadar da olamaz diyorsunuz.
    İktidarda olanların; bu devasa gücü para için, rant için ,zenginleşmek için nasıl kullandıklarını Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan sayısız örnekle, belgeleri ile anlatıyor.  Örneğin Pelikan çetesi. Geçmişte Fetöden hiç ders almamış bir hükümetin ,Pelikan'ın aynı Fetönün taktikleri ile devleti ele geçirdiğini (paralel devlet kurduğunu) sonuçta bu kişiler hep Fetönün tedrisatından geçmiş kişiler, bu taktikleri gayet iyi bildikleri açık. Örneğin bu çetenin İstanbul seçiminde yaptıkları ,seçimin iki kez yenilenmesinin Akp'ye ne kadar zarar verdiğinin farkında değiller. Aslında bu konu çok daha detaylı bir şekilde ayrı bir kitap halinde yazılmalı. Yine Cb'nın avukatlarının nasıl bir rant düzeni kurduklarını, yargıya müdahale ederek insanları nasıl serbest bıraktırdıklarını ,savcıların onları nasıl kapıda karşıladığını ,aslında avukat değil bizzat hakim olduklarını gösteriyor. Fettah Tamince'nin serbest bırakılma süreci, A101'İN patronunun serbest bırakılma süreci , Fetö borsası vb o kadar çok örnek var ki.  Saymakla bitmez. Devleti , yargıyı bir matruşka gibi nasıl ele geçirdiklerinin , devleti nasıl yok ettiklerini görüyorsunuz. Kirli bir ağ ve kirli bir düzen. Buradan bir ülke nasıl temizlenir ya da kurtulur bilmek zor. Çünkü bu kokuşmuş düzen kurumsallaşmış durumda. Çünkü öyle kirli bir düzen kurmuşlar ki; bu rant ağını kaybetmek istemeyecekleri çok açık. Kaybederlerse bu ülke kurtulur ama her türlü yolu deneyip bu rantı bırakmayacaklardır. Şöyle bir örnek vereyim bu kokuşmuş rant düzeninden.  

1) İstanbul Belediyesinden cb avukatının aldığı vekalet ücreti 15 milyon lira ki, bunu avukatı da inkar etmiyor.

2)Sadece yandaş gazetecilere verilen reklam parasının 57 milyon lira olduğunu

3) Kalyon inşaatın (beşli çeteden ) aldığı ihaleler( yanlış anlaşılmasın, sorun ihale alması değil neden hep aynı firmaları verildiği ve yüksek bedeller) ,,,,,Örneğin Mecidiyeköy-Mahmutbey metro hattı , Hasköy temel işi , Asya bölgesi içme suyu projesi, Ataköy Atıksu Arıtma Tesisi Projesi , Taksim Myedanı Projesi vb. daha birçok ihale. Türkiye genelini düşündüğümüzde varın rantın boyutunu siz düşünün. Akp sayesinde nasıl zengişleştiklerini ,nasıl bir rant düzeni, sömürü düzeni kurduklarını anlarsınız. Bunlar tabii sadece buzdağının görünen kısmı.

       Söylediğim gibi Akp kaybederse , Türkiye kurtulur yoksa bu çürümüş düzen devam eder gider, bizlerde ,geleceğimizde yok olur. Çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun bu kadar çok olduğu bir ülkenin yaşaması çok zordur. Bu kokuşmuş düzende bizi yok ediyor, geleceğimizi yok ediyor. Yok olmamak dileğiyle, iyi okumalar diliyorum.

30 Ağustos 2020 Pazar

Evrenin oluşumu

 

EVREN NASIL ORTAYA ÇIKTI ?


İnsanlığın yüzyıllardır cevabını merak ettiği belki de önemli sorulardan birisi evren nasıl ortaya çıktı sorusu. Cevabını da en çok merak ettiği sorulardan birisi de aynı zamanda. Kitap aslında bir derleme. kitap. Einstein'in genel görelilik kuramından hareketle evrenin neden bu durumda olduğunun yanıtını arıyor. Kitap 9 ana bölümden oluşuyor . Bu bölümler şu şekilde.


1. Göreliliğin kökleri

2. Uzay ve zaman

3. Kara delikler

4. Kütleçekimi dalgaları

5. Kozmosun içlerine doğru

6. Karanlık madde

7. Karanlık enerji

8. Göreliliğin ötesinde

9. Sonuç


Kitaba başlamadan önce sizlere tavsiyem genel anlamda bilime , fiziğe ,astronomiye meraklı değilseniz okumanızı tavsiye etmem. Bu konulara merakınız varsa ve  evren nasıl ortaya çıktı sorusunun yanıtını merak ediyorsanız ilgi ile ve sürükleyici bir şekilde kitap okunuyor. Kitabın sonunda bazı terimlerin açıklaması için sözlük eki verilmiş ve  bence iyi de olmuş. Kitap incelememizi yaparken aslında sizleri kitaptan bazı kısa alıntılar ve bilgiler vererek aydınlatmaya çalışayım ve belki de bir nebze olsun evren nasıl ortaya çıktı konusunda kafanızda bazı şeyler netleşsin. Öncelikle bazı bilimsel terimlerden , bilgilerden bahsedeyim. Kitabı okumasanız bile burdan bir nebze okumuş olursunuz ve bilgilenmiş olursunuz. Bu konuda aşağıdaki terimlerin önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu terimleri bilmeden ,evreni anlamanın pek olanaklı olduğunu düşünmüyorum.


Antimadde : Her parçacığın aynı kütleye ancak zıt elektrik yüküne sahip bir anti parçacığı vardır. Protonun negatif yüklü antiprotonu ,elektronun pozitif yüklü antielektronu , yani pozitronu vardır. (Ayrıca nötronların sıfır yükü olsa da , bileşenleri olan kuarklar yüklendikleri için antinötronları da vardır; dolayısıyla antinötronlar antikuarklardan oluşur.)


Bozon : Doğa kuvvetlerini taşıyan tam sayı spinli bir atomaltı parçacık


Büyük patlama :Büyük patlama teorisine ( bu uzayın neden genişlediğine dair en iyi açıklamadır) göre gördüğümüz herşey yaklaşık 13.6 milyar yıl önce süper sıcak mikroskobik bir bölgenin patlamasından meydana geldi.


Çoklu evren: Varsayıma dayanan ,evren çokluğu. Farklı türlerde çoklu evrenler vardır. Örneğin , şişen çoklu evren , uzay zamanın üstel olarak genişlemesine bağlı olarak ortaya çıkar.; bu da gözlemlenebilir evrenin kıyısının ötesinde , bizim erişemediğimiz sayısız başka evren olduğu anlamına gelir. Kuantum mekaniğinin bir yorumu , kendi evrenimize paralel olan ve kuantum fenomenleri oluşturacak şekilde etkileşim içinde olan sayısız evrenin var olduğuna inanır.


Döngü kuantum kütleçekimi: Uzay-zamanın minik döngülerden oluştuğu bir kuantum teorisi yapma girişimi


Entropi: Bir sistemdeki düzensizlik derecesi


Eşdeğerlik ilkesi: Kütleçekimi alanlarının etkilerinin ,ivmelenmiş hareketin etkilerinden ayırt edilemez olduğu kavramı


Fermiyum: Elektron veya proton gibi yarı tamsayı dönüşlü atomaltı parçacık



Foton: Işık parçacığı ya da başka elektromanyetik ışımalar.


Genel görelilik : Einstein'ın 1915 tarihli , özel görelilik fikirlerini ve eşdeğerlik ilkesini bir kütleçekimi teorsinde birleştiren kuram. Cisimler uzay -zamanı bükerek şeylerin onlara doğru hızlanmasını sağlar. 


Graviton: Kuantum teorsinde kütleçekimi kuvvetini ileten ,varsayımsal parçacık.


Hawking ışıması : Olay ufku yakınındaki kuantum etkilerden dolayı kara deliklerin serbest bıraktığı öngörülen ışıma.


Herşeyin Teorisi: Kuantum mekaniği ile genel göreliliği birleştirerek doğanın tüm kuvvetlerini tek bir çerçevede tanımlayabilecek , herşeyi kapsayacak , henüz tanımlanamamış fizik teorisi.

Higgs Bozonu: Higgs bozonu, parçacık fiziğinin standart modelinde yer alan temel parçacıklardan biridir. Higgs bozonu, kütleleri olmayan atomlara kütle kazandıran mekanizmadır, yani hiçliğe kütle vermektedir.

Kara delik: Işık dahil çok yakınında olan her şeyi yutan yüksek kütleçekimine sahip isim. Çoğu galaksinin merkezinde gizlenen süper kütleli kara deliklerden , büyük yıldızların tükenen çekirdeklerinin kendi üzerlerine çökmesiyle oluşabilen yıldız kütleli kara deliklere kadar pek çok büyüklüğe sahiptir. 


Karanlık enerji: Evrendeki her şeyin yaklaşık yüzde 68'ini oluşturan , evrenin giderek artan bir hızla büyümesine neden olan ve kozmosa hakim olan teorik bir enerji forumu.


Karanlık madde : Her şeyin yaklaşık yüzde 27'sini oluşturan gizemli bir madde şekli. Sıradan maddeden çok daha ağırdır ve yıldızlar ile galaksileri oluşturan kütleçekimsel bir tutkal görevi görür. 


Kızıl kayma:Dalgaboyunun  spektrumunun kırmızı ucuna doğru kayması. Bir cismin uzaklaşmasıyla (Doppler Kayması) ya da içinden geçen ışığı uzatan uzay-zamanın genişlemesiyle kozmik ölçekte ortaya çıkabilir. Işığın geçtiği uzay ne kadar çok genişlerse kızıla kayma derecesi o kadar büyük olur, böylece uzaktaki cisimler daha kırmızı görünür. 


Klasik Fizik: Isaac Newton'un hareket yasaları gibi , kuantum mekaniği ve görelilikten önceki fizik .


Kozmik Arka Plan Gezgini: Kozmik mikrodalga arka planı  ışımasını araştıran  bir Nasa uydusu.


Kozmik mikrodalga arka planı:(CMB): 1964'te keşfedilen soğuk bir ışıma denizi ve evrendeki en eski ışık. Büyük patlamadan yaklaşık 380.000 yıl sonra ,kozmos ilk atomların oluşabileceği kadar soğuyup da fotonların serbestçe hareket etmesine olanak sağladığında yola çıktı.


Kozmolojik sabit: Uzaya özgü bir enerji yoğunluğu .


Kozmoloji ilkesi: Bu ilke evrenin neresinde olursanız olun veya hangi yöne bakarsanız bakın , aşağı yukarı aynı olduğunu belirtir.


Kuantum Mekaniği: Parçacıkların dalga gibi hareket ettiği atom ve atomaltı seviyedeki davranışlarını açıklayan yasalar., parçacıklar aynı anda birkaç durumda olabilir ve onları zaman ve uzayda bağlantılayan ortak durumlara sahip olabilir.

Kuarklar: En kararlıları proton ve nötron olan , hadron adı verilen kompozit parçacıkları oluşturmak için bir araya gelen madde yapıtaşları.

Kütleçekimi: Büyük kozmik ölçeklerde ve gezegenler ile yıldızlar gibi büyük kütlelerin yakınında egemen olmasına rağmen , doğanın bilinen dört kuvveti arasında en zayıf olanı ve kuantum teorisi ile açıklanamayan tek kuvvettir.


Kütleçekimi dalgası:Genel görelilik tarafından öngörülen uzay-zamandaki dalgalanma nihayet 2015'te doğrulanmıştır.


M Teorisi: Sicim kuramının modern biçimi. bu kurama göre madde nokta benzeri parçacıklardan değil ,11 uzay zaman boyutuna sahip bir evrende titreşim sicim ve membranlarından oluşur. Bu sicim ve membranlar çeşitli temel parçacıklar oluşturacak şekilde farklı şekillerde titreşirler.


Nötron yıldızı: Patlamış bir yıldızın kalıntıları. O kadar yoğundur ki atom çekirdekleri birlikte parçalanıp çözülerek nötronların ya da bir ihtimal serbest kuarkların hakim olduğu bir çorba bırakır.


Olay ufku: Bir kara deliğin etrafındaki hiçbir şeyin kaçamadığı sınır. 


Özel görelilik: Einstein2ın 1905 tarihli teorisine göre -ışık hızının sabit olmasından dolayı hareket konum ve zaman görelidir.


Parçacık fiziği standart modeli: Doğanın dört kuvvetinden (Modern Fizik  evrendeki bütün düzenin dört temel kuvvet tarafından sağlandığını ifade etmektedir.

  • kütle çekim kuvveti
  • elektromanyetik kuvvet
  • güçlü nükleer kuvvet
  • zayıf nükleer kuvvet ) üçünün işleyişini kapsar. Kuantum alan teorisinin matematiğine göre madde yapan fermiyonlarla kuvvet taşıyan bozon parçacıklarının etkilşemlerini tanımlar.
Sicim teorisi: Bütün parçacıkların daha temel titreşimli sicimlerin tezahürleri olduğu teorisi.


Şişme : Büyük patlamadan hemen sonra evrenin inanılmaz hızlı derecede genişlediği görüşü. Teori evrenin neden bu kadar düz ve düzgün olduğu da dahil ,çeşitli özelliklerini açıklar.

Solucan Deliği: Uzay zamanın bir bölümünden diğerine giden kestirme yol.

Süper simetri: Parçacık ve kuvvetlerin etkileşim biçimleriyle ilgili standart modelin bir uzantısı, standart modeldeki her madde üreten fermiyona karşılık kuvvet taşıyan bir bozon olduğunu ve tam tersininde doğru olduğunu söyler.

Uzay zaman: Göreliliğe göre uzay zaman artık evrenin mutlak ve değişmez ilkesi değildir. Farklı gözlemciler , tek başına uzay veya zamanda yapılan ölçümler konusunda hemfikir olmasa da , birleşik uzay zamanda neler olduğu konusunda bilim insanları hemfikirdir.


Genel anlamda bu bilimsel terimleri önce okursanız kitap daha anlaşılır olacaktır. Şimdi gelelim kitabın bölümlerine . Birinci bölüm Einstein'ın genel görelilik teorisi ile ilgili . Albert Einstein'ın 1915'te ortaya atığı bu fikir uzay ve zaman kavramımızı kökten değiştirdi. Einstein'ın genel görelilik teorisinin keşfine giden yolda bazı kilometre taşları vardı. James Clark Maxwell'ın elektrik ve manyetik alanda yaptığı ve ışığın kendisinin elektromanyetik dalgalardan oluştuğuna dair yaptığı çalışmalar , daha sonra Amerikalı fizikçiler Mıchelson, Morley'in yaptığı deneyler ( Bu deneyde , Dünya kendi etrafında ve Güneşin etrafında dönerken ışığın hızının değişimini tespit etmeye çalışmaları.Bir ışık demetini alıp ikiye ayırarak 90 derecelik açıyla iki koldan yolladılar ; düzeneğin Dünya'nın hareketine göre nasıl yönlendirildiğine bağlı olarak , ışığın her bir kol boyunca farklı sürelerde yol almasını bekliyorlardı. Ancak ne kadar titizlikle kontrol ederlerse etsinler , ışığın hep aynı hızda hareket ettiğini buldular. Daha sonra Hollandalı fizikçi Lorentz sabit ışık hızını kavramanın bir yöntemini ortaya attı. Eğer yüksek bir hızda ilerliyorsanız , o takdirde normal bir saatle ölçülen zamandan farklı olan bu kurgusal zamanı kurgulamanız gerekir. Bu matematiksel numarayı kullandığınızda ,herşey mantıklı gelir ve ışık hızı herkese aynı görünür. Felsefe konusunda , Einstein'ın çalışmalarını etkileyen önemli bir isimde Avusturyalı Fizikçi ve filozof Ernst Mach'tan geldi. Mach 1883 tarihli Mekanik Bilimi der kitabında bir şeyin mutlak anlamda nasıl hareket ettiği değil , sadece başka bir şeye göre nasıl hareket ettiği hakkında konuşmamız gerektiğini iddia etti. Evet artık Einstein için temeller atılmıştı. 1905 tarihinde " Hareketli Cisimlerin Elektrodinamiği hakkında " isimli çalışmasında iki varsayımla işe başladı. Neydi bu varsayımlar ....

1 . Fizik yasaları ,sabit hızla hareket eden herhangi bir referans çerçevesine göre ele aldığımızda aymı olmalıdır. 

2. Maxwell'in denklemlerini ciddiye almalıyız. Herhangi bir ışık ışını herhangi bir referans çerçevesinde tam olarak aynı hızda hareket eder.  


Peki Einstein'ın genel görelilik kuramı neydi , neyi ifade ediyordu? Einstein genel görelilik kuramını keşfettiğinde, insanlar onunla alay ettiler .Neticede o zaman Einstein bir patent memuruydu.İnsanlar bunun gerçekçi ve kökten birşey  olamayacağını söylediler. Nasıl olurda Einstein Newton'un mutlak uzay ve zaman kavramına meydan okurdu? Neyse biz dönelim tekrar Einstein genel görelilik kuramına. Kısaca özetlersek genel görelilik kuramı şuydu. Genel görelilik kuramına göre kütle, içinde bulunduğu uzayın bükülmesine neden olur ve iki nokta arasında hareket eden serbest (üzerine hiçbir kuvvet etki etmeyen) cisimler, aradaki en kısa yolu takip eder.  "kuvvet" olarak tanımladığımız, cisimleri birbirine çeken şey aslında uzaydaki cisimlerin yarattığı uzay-zaman bükülmesinin bir sonucudur. Ağırlığı fazla olan bir cisim (örneğin Güneş) uzay-zamanda daha çok bükülmeye yol açacağından ağırlığı az olan çevresindeki cisimler (gezegenler) Güneş'in uzay-zamanda oluşturduğu bükülü bir geometride hareket eder. Görsel olarak daha iyi anlayabilmeniz için lütfen şu kısa videoyuda izlemenizi öneririm.

https://www.youtube.com/watch?v=2ANzyLBkjTM

Yani Güneşin kütlesi uzay zamanı eğer , bu yüzden ışınlarda eğilir ,dünyadan izlendiğinde yıldızların yeri değişmiş görünür. Görelilik teorisi aslında fizikte bir devrimdi. Onu devrim yapan şey Newton'un kütleçekim teorisinin açıklayamadığı şeyleri bize açıklaması idi. 


Gelelim kitabın ikinci bölümüne . Bu bölümde görelilik teorisinin uzay ve zaman algımızı değiştirdiği anlatılmaktadır. Örneklerle desteklenerek genel ve özel görelilik teorisi ayrıntıları ile anlatılmakta ve bence de anlaşılır olması açısından gayet iyi olduğunu söyleyebilirim. Örneğin bir trende sayahat ettiğinizi düşünün. Trende seyahat edenin ismine Hawking diyelim (bu ismi ben koydum kitapta Bob deniliyor çok önemli değil ama bilim insanlarına değer verme açısından Hawking güzel bir isim diye düşünüyorum hatta Stephen Hawking bile diyebiliriz.) Hawking vagonun ortasına bir ışık kaynağı yerleştirir, kaynak zıt yönlerde iki ışık sinyali gönderir .Hawking'in bakış açısından ışıklar eşzamanlı olarak vagonun uç duvarlarına ulaşır. Ancak platformda ayakta duran Einstein (kitapta Alice olarak geçiyor) başka bir şey görür. Ona göre iki ışık sinyalinin hızı da Hawking'in ölçtüğü ile aynıdır. ama ışık sinyalleri yol alırken tren ilerler. Einstein geriye doğru hareket eden sinyalin ,ileriye doğru hareket eden sinyalin ön duvara çarpmasından önce arka duvara çarptığını görür.Yani bir kişi için eş zamanlı olan iki olay başka birine farklı zamanlarda gerçekleşmiş görünür. Yani eş zamanlılık görelidir. 

Eğer gözlemciler eşzamanlılık konusunda hermfikir olamazlarsa zamanla ilgili ölçümlerin sonucu konusunda fikir birliğine varamazlar. Bu bize zaman genişlemesi olarak biline fenomeni verir.  Gelelim zaman genişlemesine . Zaman genişlemesi nedir? Onu da şöyle açıklayalım.  Gözlemci ile gözlenen arasındaki bağıl hareketin sonucunda zaman aralıklarının ölçümünde değişiklikler olabilir.Durmakta olan bir gözlemci için iki saat düşünelim. Biri hareket ediyor olsun, diğeri de sabit hareketsiz olsun. Einstein özel görelilik teorisine göre  ,durmakta olan bir gözlemciye göre hareket eden saat , duran saate göre daha yavaş işler. Böylece hareket eden saat için zamanın genişlediğini söyleyebiliriz. Basit bir ifadeyle açıklarsak hareket eden saat duran saate göre daha yavaş çalışır. 1972 yılında zaman genişlemesi deneyi bilimsel olarak denenmiştir ve ispatlanmıştır. Bu denemede çok hassas bir sezyum saati bir uçakla dünya etrafında uçurulmuş ve zaman genişlemesi yüzde 10'a yakın bir hata payı ile doğrulanmıştır. Bu konuda yıldızlar arası filmini izlemenizide öneririm .Linkinide buraya bırakıyorum.

https://www.fullhdfilmizlesene.com/film/yildizlararasi-fullhd-izle/


Bu filmde de zaman genişlemesini görebiliriz. Işık hızına yakın bir hızda seyahat ettiğimizde veya kara deliğinki gibi yoğun bir kütleçekimi alanında hareket ettiğimizde , Dünyada bıraktığımız insanlardan daha yavaş yaşlanırız. Belki dünyaya döndüğümüzde onlar ölmüş de olabilir. İşte zaman genişlemesi dediğimiz olayın açıklaması bir şekilde bu. 

Einstein'ın genel görelilik kuramı ,yirminci yüzyıl fiziğinin en önemli başarılarından biridir ve Einstein'ın herkesçe tanınan biri olmasını sağlamıştır. 1916'da yayınlanan teori , kütleçekim olarak bildiğimiz kuvvetin aslında uzay ve zamanın eğriliğinden kaynaklandığını saptar. 

Einstein'ın teorisi aslında bize doğal olarak evrenle ilgili olduğunuda söyler. 1917'de genel görelilik denklemleri evrenin ya genişlediğini ya da daraldığını gösterdiği halde ,yaygın inanış evrenin durağan olduğu yönündeydi.Einstein'ın durağan bir model evrenini muhafaza edebilmesinin tek yolu , denklemlere kozmolojik sabit (planck sabiti) olarak adlandırılan ek bir terim eklemesiydi. 12 yıl sonra ise Edwin Hubble liderliğindeki gözlemciler evrein genişlediğini buldular. Görelilik tanımında lastik levha sürekli olarak tüm yönlerde gerilir. ( Evrenin başlangıçta bir şişme ile  genişlediğini ve var olduğunu yani büyük patlama ile oluştuğunu net olarak açıklayan teori.) Bu sadece uzay galaksilerin geri çekildikleri değil ,aynı zamanda ışığın dalga boyunun da yol aldıkça uzadığı ve bunun da kızıla kaymaya neden olduğu anlamına da gelir. 





Kitabın yine ikinci bölümünde genel görelilik kavramını basit bir şekilde nasıl anlayabilirim bu da basit bir şekilde anlatılmış. Buradan da hareketle kolaylıkla bu teoremi anlayacağınızı düşünüyorum. 


Gelelim 3. bölüme . Bu bölümde kara delikler hakkında bilgi veriliyor. Bu bölümde eğri uzay zaman , çöken yıldızlar, ateş duvarı paradoksu , görünmezi incelemek ,kara delikler çarpıştığında neler olur,ayrıca Dan Marrome ile yapılan güzel bir röportajdan alıntılar, bir kara deliğe düşersek ne olur, yine Stephen Hawking ile yapılan bir röportajdan yapılan alıntılar var ve kitabın en güzel bölümlerinden biri. Ayrıntılı bilgi vermekte istemiyorum , çünkü kitabın tılsımını bozar diye düşünüyorum. 

Dördüncü bölümde kütleçekim dalgalarının nasıl keşfedildiği ile ilgili bilgiler mevcut. İlk kanıtları ve bu keşfe Einstein'ın tepkisi. Ve einstein ile yapılan bir röportajdan alıntı.


Beşinci bölümde ise kozmosun içlerine doğru bölümünde evrenin doğumu , büyümesi büyüklüğü ,şekli ve nihai kaderi ve genel göreliliğe dayanarak evrenin esaslarını kavramaya yönelik bilgiler var. Edwşn Hubble'ın keşfettiği ya da teorisini ortaya attığı evrenin genişlemesi ve sonuçta büyük patlamaya giden yolun kilometre taşlarını anlatıyor.( Işıkların kızıllaşmasını keşfetmesi ve dolayısıyla evrenin genişlediği teorisi) 

Eğer şimdi herşey paramparça oluyorsa , bir zamanlar muhtemelen birbirleriyle çok daha yakın bir şekilde iç içeydiler , yani yeni doğan evren yoğun ve sıcaktı. 1965 yılında Arno Penzias ve Robert Woodroow Wilson arka plan ışımasını keşfettiklerinde büyük patlamanın ne kadar doğru bir teori olduğu ortaya çıktı. 

Evrenin büyümesi genel görelilik kullanılarak modellenebilir Eğer en büyük ölçekte evrenin tek düze olduğunu varsayarsanız , o zaman teorinin karmaşık yönleri uzayın geneişlemesini ve gelişmesini tamamlayan Friedman modellerini oldukça basit denklemlere indirgeyebiliriz. Friedman modelleri arasında önemli olan bir açıklama şişme teorisidir. Bu varoluşun ilk salisesinde uzayın korkunç bir hızda genişleyerek herhangi bir orijinal eğriliği düzleştirdiğini belirtir. Günümüzdeki evren ilk baştaki ateş topunun mikroskobik bir parçasının büyümesiyle ortaya çıktı. Bu bize aynı zamanda ufuk problemini -neden evrenin bir tarafının diğer tarafıyla hemen hemen aynı yoğunlukta olduğunu açıklar. 

Bu bölümde yine uzay zamandaki çentikler, mikrodalga arka planı ,büyük patlamanın başlangıcı ( büyük patlamanın bundan 50 yıl önce nasıl kazara doğrulandığını bize anlatıyorlar) ve evrendeki en eski ışık olan kozmik mikrodalga arka planı. Resimde de bunu görebilirsiniz. 


 Yine bu bölümde büyük patlamanın eşiğinde kadim hayatlar ortaya çıkmış olabilir mi , başlangıç aşamasında evren ,M teorisi ( çok önemli bir teori bunu da kısaca şöyle açıklayabiliriz. Aslında sicim teorisinin bir uzantısı . 11 boyutlu bir evrende yaşadığımızı , burada 7 boyutun gözle görülemeyecek kadar sıkı sıkıya kıvrıldığını öne sürmesiyle ünlüdür.) ,evrenin ilk salisesi  , şişme teorisi, büyük patlamadan önce birşey var mıydı gibi sorulara yanıt aranmış. 

Gelelim 6. bölüme . Bu bölümde karanlık madde açıklanmış. Karanlık maddeye ışık tutulmuş. Kozmik mikrodalga arka planı ,karanlık madde nedir süpersimetri nedir gibi sorulara yanıt aranmış. 

7. Bölümde karanlık enerjinin nasıl bir gizemli güç olduğu ve bunun en büyük kozmik gizem olduğu, kozmolojik sabit ,megaskoplar, kolektif kuantum dalgaları gibi konular açıklayıcı bir şekilde anlatılmış. Çok yararlı olduğunu ve evrene bakış açımı değiştirdiğini aslında bu evrende var olan her şeyin bilimsel açıklaması olduğunu net bir şekilde anlatıyor. Bilimin bizlere nasıl aydınlatıcı olduğunu güzel bir şekilde gösteriyor. 

8. bölümde göreliliğin ötesinde uzayın gerçek doğasını anlamak için kuantum teorisi ile genel görelilik teorisini birleştiren bir teoriye ihtiyacımız olduğunu anlatıyor. Yine bu bölümde kuantum elektrodinamiği , sicim teorisi ve en önemlisi de her şeyin teorisine giden yol açıklanmış. 


9. Bölümde yani  sonuç bölümünde ise bazı ilkelerden bahsedilmiş. Bu ilkeler kısaca şöyle. Işık hızı sabittir, İkinci ilke eşdeğerlik ilkesi . Üçüncü ilke kozmoloji ilkesi. Bunları sonuç bölümünde ayrıntılı bir şekilde okuyabilirsiniz. Sonuç bölümü aslında kitapta anlatılan konuların kısa bir özeti gibi. Kavramları detaylı bir şekilde anlatıyor. Bu da gayet güzel çünkü kavramları kafanızda yerli yerine oturtmanızı sağlıyor. 

Şunu kısaca söyleyebilirim ki evren nasıl ortaya çıktı sorusuna kitap gayet net , anlaşılır bir şekilde kafanızda hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde bilimsel olarak net bir şekilde anlatmış. Einstein'ın  genel görelilik teorisinden hareketle evrenin nasıl oluştuğunu , bilimin bizlere nasıl yol gösterici olduğunu, evrende var olan her şeyin özelde evrenin bir yaratıcı olmadan nasıl var olduğunu, her şeyin açıklamasının bilimde olduğunu bizlere gösteriyor. Son olarak diyeceğim şudur ki eğer bilime meraklı iseniz, bilimi seviyor iseniz mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Saygılar, sevgiler , iyi okumalar...


İsmail YILDIRIM 



24 Ağustos 2020 Pazartesi

Hawking'in Evreni

                             BÜYÜK SORULARA KISA YANITLAR  KİTABI İNCELEMESİ

                                               STEPHEN HAWKİNG  VE EVREN 

Stephen Hawking gibi büyük bir dahiyi anlatmadan yapılan bir incelemenin, çok güdük kalacağını söyleyerek incelememe başlamak istiyorum. Yine kitap ile yapacağım inceleme spoiler içerebilir, o yüzden bunu dikkate alarak okumanızı tavsiye ederim. Stephen Hawking, Einstein'den bu yana en parlak fizikçi kabul edilir. Hawking 21 yaşında motor nöron hastalığına yakalanmıştır. Doktorlar tarafından kendisine 2 yıl ömrü kaldığı söylenmesine rağmen , o asla pes etmemiştir. Önce Gonwille ve Cauius College'de öğretim üyesi oldu, daha sonra Newton'un 1663 yılında sahip olduğu kadro olan olan Lucas matematik ve Fizik profesörlüğü ünvanını aldı. Otuz yıl boyunca bu görevi sürdürdü. Çok sayıda onur ödülü aldı. (Bildiğim kadarıyla 12 ödül aldı.) Hawking aynı zamanda Kraliyet Derneği ve Abd Bilim Akademesi üyeliği yapmıştır. Hawking'in yazdığı kitaplardan bazıları ise sırasıyla şunlardır. Büyük Sorulara Kısa Yanıtlar, Zamanın Kısa Tarihi, Kara Delikler, Büyük Tasarım, Zamanın ve Uzayın Doğası, Zamanın Kısa tarihi , Zamanın Daha Kısa Tarihi , Aforizmalar , Ceviz Kabuğundaki Evren , Benim Kısa Tarihim , Zamanın resimli kısa tarihi. Eğer bilime, fiziğe ilgili iseniz ,evrenin nasıl oluştuğunu merak ediyorsanız yukarıda yazdığım Hawking kitaplarınıda okumanızı tavsiye ederim. Neyse biz dönelim Büyük Sorulara Kısa Yanıtlar kitabımıza... Hawking bu kitabında şu 10 temel soruya yanıt arıyor.
1. Tanrı var mı ?
2. Herşey nasıl başladı?
3. Evrende bizden başka akıllı yaşam var mı?
4. Geleceği öngörebilir miyiz
5. Bir kara deliğin içinde neler var?
6. Zamanda yolculuk mümkün mü?
7. Dünyada hayatta kalmayı sürdürebilecek miyiz?
8. Uzayda kolonileşmeli miyiz?
9. Yapay zeka bize üstün gelecek mi?
10. Geleceği nasıl şekillendiriyoruz?

Stephen Hawking yukarıdaki soruları yanıtlamadan önce neden büyük sorular sormalıyızı yanıtlamış kitabında. Hawking kendisinin bir bilim insanı olduğunu , fiziğe, kozmolojiye, evrene ve insanlığın geleceğine ilişkin derin bir ilgisi olduğunu ve ailesinin kendisine bilimin bizlere sunduğu pek çok soruyu araştırıp bunlara yanıt aramak için yetiştirildiğini söylüyor. Hawking bir çocuğun yetiştirilmesinde eğitimin ne kadar önemli olduğunu bizlere hatırlatıyor. Özellikle Stephen Hawking kuramsal fizik alanında yaptığı çalışmaları asla yeterli görmüyordu. Bu konuda bilim dünyasına , küresel çalışmalara katkı sağlamak istiyordu. Stephen Hawking okulda kendisine arkadaşları tarafından Einstein lakabı takıldığını (ne kadar güzel bir lakap ) ancak ders notlarının çok iyi olmadığını bize söylüyor. Yani demem o ki çocuklarınız okulda dersleri iyi değilse bu onların dahi olmayacağı anlamına gelmiyor. Okulu çok dikkate almayın yani . Çocuğunuzun yeteneklerine bakın. Einstein , Hawking gibi insanları düşünün biraz. Neyse biz dönelim yine incelememize.
Okulda arkadaşları ile tartıştıkları büyük sorulardan biri de evrenin başlangıcı (aslında yanıtını bilime meraklı herkesin merak ettiği soru) ve bu başlangıçta bir Tanrı'nın müdahalesi var mı , yok mu? Stephen Hawking ALS hastalığını öğrendikten sonra ve hastalığı iyice ilerledikten sonra bir süre doktora çalışmalarına ara veriyor. Ancak daha sonra hastalığının ilerlemesi yavaşlayınca, çalışmalarına yeniden başlıyor. "Yaşamın olduğu yerde umut da vardır" diyerek. Asla pes etmiyor ve umudunu kaybetmiyor. Bu sırada yeni tanıştığı ve daha sonra evlendiği Jane ona çok yardımcı oluyor. 1965 yılında evleniyorlar. Stephen Hawking'in bu evlilikten üç çocuğu oluyor. Çocuklarına da her zaman büyük sorular sormayı aşılıyor. 1974 yılında Kraliyet Derneğinin üyesi seçiliyor. Üye seçildiğinde araştırma görevlisi idi. Üç yıl içinde profesörlüğe seçiliyor. Kara delikler üzerine yaptığı çalışma (Hawking Işıması) her şeyin kuramını keşfedeceğimize dair ona umut vermişti. Burada aslında kısaca Hawking Işımasından da bahsetmek isterim." Uzaydaki kara delikler, çok büyük sönmüş yıldızlardır ve çekim güçleri nedeniyle ışığın bile dışarı kaçamadığı kabul edilir. Hawking, evren Büyük Patlama ile oluşurken mikro kara deliklerin meydana geldiğini, bunların az da olsa parçacık ve ışığın kaçmasına izin verdiğini açıklar. Bu nedenle, mikro kara deliklerden çıkan ışınlara Hawking Radyasyonu ya da Hawking Işıması adı verilir."
1979 yılında Newton ile Paul Dirac'ın bulunduğu Lucas matematik profesörlüğüne seçilir ve bu O'nun moralini yükseltmiştir. 1985 yılında Stephen Hawking'in hastalığı iyice ilerlemiştir. Artık konuşamamaktadır Hawking. Ancak Walt Woltosz adında bir bilgisayar uzmanı ona bir bir bilgisayar programı vasıtasıyla tekerlekli sandalyeden, bilgisayar ekranında bulunan bir menüden elinde bulunan bir düğmeye basarak sözcükleri seçmesine olanak sağlıyordu. Daha sonra ise İntel firması tarafından geliştirilen bir sistemle ve gözlüğünde buluna küçük bir sensörün yanak hareketlerini algılaması ile kontrol ettiği acat adında bir program kullanarak konuşmasını sağladı. Stephen Hawking kendisinin sorduğu soruların kendisinde yarattığı heyecanın ve onda yarattığı heyecanı anlayabilmek ve bu yoldaki arayışın onda yarattığı coşkuyu paylaşabilmek, O'nun temel amacıdır. Yani Hawking bu sorulara yanıt bulabilmek ve onları insanlarla paylaşıp ,insanların aydınlanmasını sağlamak istiyor. Tıpkı bir aydın sorumluluğu gibi. Gelelim efendim bu temel sorulara Hawking'in verdiği yanıtlara . Aslında burda hepsini tek tek ,bu soruların yanıtlarını incelemek istemiyorum. Çünkü kitap hakkında ve bu soruların yanıtları hakkında çok bilgi vermiş oluruz. Sadece önemli gördüğüm en önemli iki soruya hepsi de önemli gerçi ama bu ikisinin daha önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu soruların yanıtı aslında bir çok şeyinde anlaşılmasını sağlayabilir. Tanrı var mı ve Herşey Nasıl Başladı? İnsanlığın yüzyıllardır yanıtını aradığı , sorguladığı bir soru aslında. Stephen Hawking aslında net olarak şunu söylüyor. Benim Tanrı ile ( aslında olmadığını gayet net biliyor ve açıklıyor) alıp veremediğim bir şey yok. Herkes istediği şeye inanmakta özgürdür diyor ama ben ne Tanrının ne cennetin, ne de cehennemin olduğuna inanmıyorum. Herşey ama kesintisiz herşey doğa yasaları ile olmuştur diyor. Bu yasaların keşfedilişinin insanoğlunun en büyük başarısı olduğunu söylüyor. Temel soru şudur . " Evrenin başlama şekli , bizim anlayamayacağımız nedenlerden Tanrı tarafından mı seçildi yoksa bir bilim yasası tarafından mı belirlendi ? Ben bilim yasalarına inanırım diyor Hawking . Aslında söylemi gayet net ve açık. Sorulardan biriside şu(benim sorduğum bir soru bu aslında).Eğer başlangıç Tanrı tarafından yaratıldıysa , başlangıç öncesinde bir Tanrı'nın olması gerekmiyor mu? Ya da Tanrı ne zaman doğdu ?(Bu da onu kim yarattı sorusunu akla getirir) bunlara asla bir yanıt bulamazsınız . Hawking bize net olarak evrenin başlangıcını bilim yasaları ile açıklıyor. Evrenin başlangıcının büyük patlama ve kozmik genişleme ile ilgili olduğunu bize net olarak söylüyor. İkinci sorusuna yanıtı ise bize evrenin başlangıcı ile net cevaplar veriyor. Evrenin genişlemesinin keşfi 20. yüzyılda oldu. Bunun keşfi evrenin başlangıcına ait tartışmaları tamamen değiştirdi. Galaksiler günümüzde birbirinden uzaklaşıyorsa geçmişte birbirine daha yakın olmalıdır. Dolayısıyla herşeyin uzaydaki aynı noktada bulunduğu söz konusu zamanda başlamış gibi görünüyor. Stephen Hawking bize evrenin başlangıcını bilim temelinden anlamaya çalışmalıyız diyor. Stephen Hawking ve Roger Penrose Einstein'ın genel görelilik kuramından hareketle , evrenin bir başlangıcı olması gerektiğini gösteren geometrik teoremi kanıtlamayı başardılar. Hawking'e göre matematiksel bir teoreme karşı çıkmak oldukça zordur. Hawking ve Penrose'un teoremleri evrenin bir patlamayla ,eşdeyişle evrenin tamamının ve içindeki herşeyin sonsuz yoğunluktaki tek bir noktaya sıkıştığı , bir uzay zaman tekilliğiyle başladığını gösteriyordu. (bakın buralarda hiç bir Tanrının etkisi yok) Evrenin son derece yoğun bir başlangıcı olduğu fikrini destekleyen gözlemsel bir kanıt 1965 yılında , uzaydaki zayıf mikrodalga alanının keşfedilmesiyle birlikte geldi. Evenin genişlemesiyle ışıma , bugün gözlemlediğimiz sönük kalıntısına gelene dek soğumuştur. Hawking'e göre evrenin başlangıcını anlamak için Genel Görelilik Kuramı ile Belirsizlik İlkesinin birleştirilmesi gerekir. Hawking'in söylediği bir başka şey , evrenin başlangıcına bir olasılık atfetmek gerekir. Dolayısıyla evren , her biri kendi olasılığını içeren çok sayıda olası geçmişe sahip olmalıdır. Evrenin bir çok geçmişe sahip olduğu fikri , halihazırda bilimsel bir gerçek olarak kabul edilmektedir. Bunun mucidi ise Richard Feynman'dır. Feynman'ın fikri geleceği öngörmek adına da iyi çalışır. (Aslında bu soru Hawking'in geleceği öngörebilir miyiz sorusuna da yanıt olabilir .) Bilim adamları günümüzde Feynman'ın Çoklu Geçmişler kuramı ile , Einstein'ın Genel Görelilik Kuramını bir araya getirmeye çalışıyorlar. Hawking'in üzerinde durduğu bir başka önemli kuram ise, M Kuramı. Bütünlüklü bir birleşik kuram için en iyi adayda M kuramı ,evren için oldukça çok sayıda geçmişe izin verir. Bu kuram 5 farklı sicim kuramını birleştirmiştir. 10 yerine 11 boyutlu bir evren resmi ortaya koymuştur. Şu an bilinen 3 boyutlu evrenimizi, çok daha büyük ölçülerde daha fazla boyuttan oluşan bir uzay-zaman içinde dolaşan üç boyutlu bir zar olarak tanımlamaktadır.

Sonuç olarak Hawking'in Büyük Sorulara Kısa yanıtlar kitabını okuyarak O'nun yanıt aradığı soruların aslında çok önemli sorular olduğunu ,bizleri gayet net bir şekilde sorgulattığını ve aydınlattığını söyleyebiliriz. Eğer bilime, fiziğe , kozmolojiye biraz merakınız varsa ve bu soruların yanıtlarını merak ediyorsanız şiddetle okumanızı tavsiye ederim. İncelemem biraz uzun olsa da bir nebze insanları aydınlatmak görevimizi yerine getirdiğimizi düşünüyorum. Keyifli okumalar.....


5 Mayıs 2018 Cumartesi

II.ABDÜLHAMİT VE GERÇEKLER



                                                   SARAYDAKİ BAYKUŞ

O çok övdüğünüz,kendinize örnek aldığınız II.Abdülhamit'i biraz daha yakından tanıyalım mı, sevgili Osmanlı çocuğu ne dersin, gerçeklerle yüzleşmeye hazır mısın? Gerçekleri duymaya hazır mısın? Gerçekleri dizilerden değil, belgelerden öğrenmeye hazır mısın?Yüzleşebilecek misin? Gerçekleri duymaya hazırsan sevgili Osmanlı çocuğu , o zaman başlayalım.


"II.Abdülhamit'in Rotschhild ailesi ve Siyonizm ile aşkı". İslamcıların en büyük yalanlarından biridir. 2. Abdülhamid’in bir Siyonizm karşıtı olduğu ve Yahudilere karşı Filistin’de bir mücadele verdiğidir.Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde yapılan son çalışmalarda, 2. Abdülhamid’in Yahudilerin,Filistin’den toprak satın almalarına izin verdikleri görülüyor. Rothschild Ailesinin ilk kolonilerini, 2. Abdülhamid döneminde kurduğu ve bölgeye göç getirdiği de kanıtlanan bilgiler arasında. Rothscild ailesi ile Osmanlı Padişahları arasındaki bağlantıları inceleyen Doç. Dr. Sezai Balcı ile Prof. Dr. Mustaca Balcıoğlu, son çalışmalarını Rothschildler ve Osmanlı İmparatorluğu adlı bir kitapta belgeleriyle yayınladı. Belgelere göre Rothschild Ailesi, Rusya’ya ve yayılmacılığına karşı yaşadıkları Avusturya, Britanya, Hollanda ve Fransa gibi ülkelerdeki ekonomik güçlerini kullanarak Osmanlı ile müttefik olmuş ve Osmanlı Ordusunu, Ruslara karşı finanse etmiştir.

1854 yılında Osmanlı ise bu güven ve müttefiklik bağlantısı ile ilk dış borcunu almış,1876 yılında ise iflas ettiğini duyurmuş,sonrasında gelişen süreçte ise devletin kasası bağımsızlığını kaybedince,siyasi bağımsızlık da sadece, saray önündeki bir sembolik bayrağa indirgenmiştir.Belgelere göre, Osmanlı ve Rothscild Dostluğu ilk olarak 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşına dayanıyor, 2. Mahmut ile görüşerek, dostça ilişkiler kuruluyor, alınan mali ve askeri destek sonunda ise 1854’e giden süreç açılıyor.1853 Yılının Temmuz Ayında, edinilen bilgilere göre, Osmanlı Ordusu, Rothschild Ailesinin firmalarından, 40 bin tüfek, 50 milyon kapsül, 10 milyon fişek alırken, silahlar için de 10 milyon 514 bin 976 kuruşluk bir ödeme gerçekleştiriyor.Tuna nehri kıyılarındaki Türk kalelerine gerekli iaşe giderlerinin sağlanması için de Avusturya üstünden, Rothschildlara ait Stametz Şirketi ile anlaşılıyor. Peki ,Osmanlıyı finanse eden Rothschild Ailesinin amacı neydi? Şimdi onu anlatalım. Amaçları,Yunanistan’ın kurulurken Osmanlıya ödediği tazminatın hikayesinde ortaya çıkmaktadır ancak bu hikaye olmasa dahi,kendi çıkarlarını düşünen her politik kümenin amacı her zaman için kendi gücünü ve varlığını arttırmak olduğu en uzak ufuklardan dahi görülebilir bir gerçektir. Yunanistan’ın tazminatını ödemek için gelen Nathaniel de Rothscild, 1834 yılında İstanbul’a geliyor, yanında ise Avusturya Prensi ve Diplomat Klemens Von Matternich bulunuyor. Yunanistan’ın tazminatını ödemek için gelen Nathaniel de Rothscild, 1834 yılında İstanbul’a geliyor, yanında ise Avusturya Prensi ve Diplomat Klemens Von Matternich bulunuyor. Görüşmeleri aktaran belgelere göre, Natheniel de Rothschild’ın temel amacı Osmanlı İmparatorluğunun kendilerinden borç almasını sağlamak, böylece Osmanlı kaynaklarına erişim hakkı elde ederken, İsrail’in kuruluşuna giden yolda ellerine koz alabilmek.2. Mahmut, her ne kadar çeşitli konularda hatalı bir politikacı olsa da, Rothscild ailesinden borç almak gibi bir hataya düşmüyor, peki bu hataya kim düşüyor dersiniz? Siyonizme karşı savaştığı iddia edilen birisi Yahudilerden borç almakla kalmayıp onlara Anadolunun madenlerini satmış olabilir mi? Üstüne de Filistin’de koloniler kurmalarına izin vermiş de olabilir mi? Siyonizme karşı savaştığı iddia edilen birisi Yahudilerden borç almakla kalmayıp onlara Anadolunun madenlerini satmış olabilir mi? Üstüne de Filistin’de koloniler kurmalarına izin vermiş de olabilir mi? Donanmanın yakıt kaynağı Karasu Kömür Madeni Abdülhamid tarafından Fransızlara böyle satılmıştı.



Rothschild Ailesi, padişah 2. Abdülhamid’e iki kez borç vermiştir, Abdülhamid’in Osmanlının dış borçlarını azalttığı ise gene bir İslamcı yalandır, kendisi en çok borç alan padişahlardan birisi olmakla beraber en çok toprak kaybeden padişahtır,Türk Ordusunu çürüten, donanmayı eskiten, Türk Aydınlarının felsefe ile uğraşmasını yasaklamış, tahtı için her türlü aydınlığı söndürmek için Avusturyalı Hapsburgları arkasında bırakmış birisidir, keza İslamcıların iddia ettiği gibi de İslamcı birisi değildir. 2. Abdülhamid, Rothschild Ailesinden 1891 yılında 6 Milyon 316 bin 920 sterlin borç almaktadır, üstüne de bu dönemde Anadolunun madenlerini, işletmelerini de Fransız, İngiliz, Alman firmalara peşkeş denilebilecek fiyatlarla satmıştır,bu satılan işletmeler ve madenler de Fransız-İngiliz-Alman adı altında barınan çeşitli firmalar olsa da içlerinde gene Rothschildların iş ortakları bulunmaktadır. 1891 yılında alınan borcun,ödeme süresi ise 60 yıldır,yani Osmanlı İmparatorluğu,2. Abdülhamid döneminde 60 yıl boyunca beli doğrultmayı da düşünmemektedir,herhangi bir şekilde ileri görüşlülük ile devleti düzeltmek gibi bir amacı olmayan 2. Abdülhamid 2. borcunu ise 1894’te alır. 60 yıl ödenecek borç yetmemiş olacak ki 10 Milyon Frank’ını bir gecede Osmanlı bankasından Alman bankalarına devletin borcuna dahil olur ve el koyarlar korkusu ile geçiren emlak zengini,Mehmet Akif’in deyimi ile Saraydaki Baykuş, 15 Ekim 1955 tarihine kadar ödenmek koşulu ile 8 milyon 212 bin 340 sterlin olarak ikinci borcu da almıştır.Faiz oranı ise akılsızlığın bir diğer kanıtı olarak %4 olmuştur. Bu durum daha sonraki süreçte, faizin bile ödenmesini imkansız kılacak bir pranga yaratmıştır.
(Belçika,Fransız,İngiliz,Alman,Avusturya firmalarına satılan Osmanlı tütün Sahaları ve oluşan oligopol, Abdülhamid’in bir başka başarısı)
Alman bankalarına, korkakça devletin borcuna sayarlar korkusu ile aktardığı parasına ne olduğu bugün dahi bilinmemektedir ancak Almanların bu parayı geri vermediği ve kendileri için kullandıkları en gerçekçi tahmin olacaktır, Rothschild Ailesinden alınan borçlar ise 1955 yılına kadar Genç Türkiye Cumhuriyeti tarafından yüz yıllarca Osmanlı Soyluları tarafından sömürülmüş Anadolu-Trakya Türklerinin alın terinden ödenmiştir. II. Abdülhamid’in Rothschild Ailesine 10.000 Sigaralık Hediyesi Türk tütünü, bu dönemde dünyada ünlüdür, ABD’deki sigara paketleri üstünde dahi fesli Osmanlı beyefendileri vardır, tütünün hakikisi hissini vermek için Osmanlı ile tütün ilişkisi bu kadar bağdaşmıştır.2.Abdülhamid ile Rothscild Ailesi 1888 yılında bir görüşme yapmıştır,görüşmede1.Baron Rotshcild (Nathan) bulunmuştur.Rothcsild Ailesi Avrupadaki tüm ülkelerde hemen hemen mal varlığına sahip olarak uluslararası bir yapıdadır,daha da önemlisi devletlerin çatışmalarından kendilerine çıkar elde etmektedir.Bazı ülkelerle çıkarları bağdaştığı gibi o ülkelerin kanun koyucusuna da ihtiyaç duydukları için diğerlerine göre daha yakın bir müttefiklik içindedirler. Baron olmalarına gelir isek, soyluluk unvanı alarak mülk edinmenin önündeki engelleri kaldırmışlardır,bu dönemde krizdeki devletler Baronluk, Lordluk gibi unvanları para karşılığı satarak bu krizlere çözüm üretmek istemiştir.
    
II. Abdülhamid Han ve Baron Rothschild Arasındaki görüşme, dönemin gazetesi olan Moniteur Europeen Gazetesine yansımıştır, 10 Temmuz 1888 günkü sayısında, görüşmeyi haber vermektedir. 27 Temmuz 1888 günü ise 2. Abdülhamid, demir yollarının 7 km sağı ve 7 km solu dahil olmak üzere tüm maden arama ve kullanma haklarını vermek üzere, Rotshcild Ailesinden Anadolu Demir Yollarının yapımını üstlenmesini ister.Bu yüzdendir ki bu dönemdeki demir yolları çeşitli maden sahalarından geçirilebilmek için gereksizce uzatılmış, en basit ve gereksiz nüfussuz alanlara dahi demir yolu yapılmıştır, zikzaklı yapımlar ile Anadolunun madenleri çalınırken, yetmemiş, bölgedeki arkeolojik buluntular da Abdülhamid tarafından yabancılara peşkeş çekilmiştir.2. Abdülhamid, Rothscild Ailesine madenleri, arkeolojik bulguları peşkeş çekmekle kalmayıp ikna etmek için hususi hazırlanmış 10.000 sigara hediye etmiştir. Dönemin Moniteur European Gazetesi, Abdülhamid ve Rotshcild Aşkını şöyle anlatmaktadır.“Baron Rothschild ile kerimesi dün Talya vapuruyla Dersaadet’i terk eylemişlerdir. Talya Vapuru Pire’ye uğrayıp sonra Ancona ve Marsilya’ya gidecektir. Baron Rothschild’in geçen cuma selamlığından sonra 27 Temmuz 1888 Yıldız Sarayı Hümâyûnu’nda gördüğü iltifat Hazret Cihanbânî ve huzûr Hümâyûn’a kabulden fevkalgaye mahzûz olduğu temin ediliyor. Zât Hazret Padişahî Baron ile bir saat kadar müddet mülakat ederek envai ulunmuştur ve Anadolu şimendiferlerinin Baron tarafından teşkil edilecek bir heyetsarrafiye tarafından inşa arzusunu dermiyân buyurmuşlardır. Bu arzu Cihanbanî M. Rothschild’ce büyük mahzûziyeti celbetmiş olup mumaileyh tedkik keyfiyet edeceğini vaad eylemiştir.Baron’un mazhar olduğu envai iltifatlardan başka avdeti esnasında Hazret Padişahî kendisine bilhassa imâl ettirilmiş on bin aded sigara hediye buyurmuşlardır.” Peki Osmanlının parasını kim basıyordu? Ottoman Bank isimli ilk merkez bankası, 1856 yılında İngiliz Sermayesi ile kurulmuştu, şirkete yeni katılan Fransız ortakların, Abdülaziz tarafından onaylanması ile söz konusu banka 1863 yılında Şahane Osmanlı Bankasına dönüştü. Yabancı sermayesi üstünde, yabancıların onayına ve ortaklarına ihtiyaç bırakan bir merkez bankası yaratılmıştı. Çok geçmeden yabancı sermayesine karşı direnemeyen Osmanlının iflas etmesi ile kurulan Borçlar İdaresi, Osmanlı Merkez Bankasına el koymuştur,Osmanlı Bankası böylece Paris’e taşınmış, para basma yetkisi tamamen yabancıların eline geçmiş, Osmanlı ekonomisi de yabancı boyunduruğuna girmiş oldu. işte Abdülhamid’in parasını Alman Bankalarına taşımasının bir nedeni de budur,bu borcu ödeyecek olan fakir Anadolu çiftçisi, askeri olacak ancak Osmanlı Padişahı olmayacaktır, o tekrar tahtı için yolsuzluklara susacak, fakir halkı yolmak için fırsat arayacaktır, Fransa’ya taşınan Osmanlı Bankasının yeni sahibi artık yabancılardır. bu bankadaki pay sahiplerinin arasında Osmanlıya Borç vererek iflasını hazırlamış Rothscild Ailesi başı çekmektedir, yani Osmanlının parasını dahi, Yahudiler basmaktaydı. daha da önemlisi ise Genç Türkiye Cumhuriyeti 1924 yılında, Şahane Osmanlı Bankasının para basma yetkisini elinden alarak bu duruma son vermiş,1930’ların başında Türkiye Merkez Bankasını kurarak, bu hakkı yabancılardan tamamen söküp alıp Türklere vermiş,bir daha aynı sorun yaşanmasın diyerek bankayı hisselere ayırarak,halka, memurlara yüz binlerce ayrı hisse halinde satmış,büyük payı devlete bırakmış ve kanunen de banknot basma yetkisini çoğunluk hissesine göre değil devletin bankanın özüne sahip olmasına dayanarak, devletin kendisine vermiştir.
(Paris’e taşınan Osmanlı Bankasının belgesi.)

Tüm bu yapılanlar yetmemiş olacak ki 2. Abdülhamid, Filistin’den toprak satın almalarına izin vermiş, çeşitli Yahudi nüfusunu bölgeye getirerek koloniler kurmalarına da izin vermiştir, 1948 yılına gelindiğinde ise Bolfour Bildirgesi ile buradaki Yahudi nüfusu, İsrail’in kuruluşu için hazır bir bahane oluşturmuştur,işte çeşitli yerlerde Theodor Herzl’e toprak satmadı diye iddia edilen 2. Abdülhamid’in kendisi, 78.000 altına Kıbrıs’ı İngilizlere satmış bir adamı, övmek ve yüceltmek için “toprak satmadı” diye övmeye kalkanlar, en çok toprak kaybeden adamı “36 yıl şunu yaptı, bunu yaptı” herzeleri ile savunulmaya çalışılmaktadır.Amacın,sahte bir tarih hazırlayarak Atatürk ve onun akılcı, milliyetçi ilkelerine karşı bir figür yaratmak olduğu ortadadır, İslamcıların bilmediği ise Türk insanının artık okuyarak cesurca bilinçlendiği gerçeğidir.





İsmail YILDIRIM

Kaynaklar: Politik Deli

Rotschildler ve Osmanlı İmparatorluğu: Doç. Dr: Sezai BALCI , Prof. Dr: Mustafa BALCIOĞLU

6 Aralık 2017 Çarşamba

BÜYÜK YOLCULUK



               AFRİKA KITASINDAN BAŞLAYAN BÜYÜK YOLCULUK

İnsan türünün tarihi 200.000 yıl öncesine dayanıyor. Bazı araştırmacılara göre 340 bin yıl, hatta çok daha eskidir. Ancak burada sadece genel kabul gören verileri esas alıyoruz. 130.000-190.000 yıl öncesindeki buzul çağı başlayana kadar homo sapiens'ler geniş çayırlarda avlanarak besleniyorlardı. Ayrıca yabani meyve ve bitkilerden de yararlanma imkanları vardı.

Buzul çağının yol açtığı kuraklık nedeniyle yeni gıda kaynakları bulunması gerekti. İşte bu dönemde ilk defa deniz ürünlerini de keşfettikleri düşünülmektedir. Bu teoriyi destekleyen bazı deniz kabuklularının kalıntıları bulunsa da geniş çaplı bir araştırma mümkün değil, çünkü o dönemdeki sahiller bugün deniz altında kalmış durumdadır. 

Haritada görüldüğü gibi 150-200 bin yıl önce Doğu Afrika hariç hiçbir yerde insan yaşamıyordu. Değişik kaynaklarda belirtilen tarihler farklı olsa da genel anlamda bütün laboratuar sonuçları National Geographic’in verilerini doğruluyor. Burada Oxford Üniversitesi profesörü Dr. Stephen Oppenheimer’in hazırlamış olduğu harita üzerinde insanoğlunun on binlerce yıl süren büyük seyahatini inceleyeceğiz.

Anne tarafından yapılan testlere mtDNA veya “Havva geni” de denmektedir. Kitabı mukaddese atfen “Mitokondrial Eve” (Havva) adı verilen ilk kadının 200.000 yıl önce yaşadığı hesaplanıyor.



Peki, nasıl olur da ilk erkek 70 bin yıl önce yaşar? Bu sorunun cevabı henüz verilmiş değil, bilinen şu ki “Adem” adı verilen ilk erkek yaşadığı esnada mtDNA haplogrubu L Afrika kıtasında zaten vardı ve 100.000 yıldan fazla bir süredir insanlar o coğrafyada bulunuyorlardı. Son zamanlarda ikisinin eş zamanlı yaşadığını ileri süren bazı araştırmacılar oldu, konuya ilişkin çalışmalar halen devam etmektedir.

125.000 yıl önce ilk defa Afrika kıtası dışına göç eden insanlar neandertalların yaşamakta olduğu Levant (Lübnan, İsrail, Suriye, Filistin…) bölgesine yerleştiler. Bu belki de neandertallar ve insanların ilk karşılaşmasıydı. Ancak insanların kıta dışına bu ilk göçü başarılı olmadı. Buzul çağında Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın çöle dönüşmesi sonucu varlıklarını devam ettiremediler, bölge tekrar neandertalların yaşam alanı oldu.30.000 yıl önce insanların Avrupa kıtasına yayılmasından hemen sonra neandertalların soyu tükendi. Bir teoriye göre neandertallar insanlarla melezleşerek tarih içinde kayboldukları varsayılsa da, daha kuvvetli bir teori insan-neandertal savaşının sonunda yeryüzünden aniden silinmiş olmalarıdır. Bazı antropologlar tarafından neandertallar insandan ayrı bir tür olarak belirtilmekte ve  “homo neanderthalensis” olarak adlandırılmaktadır. Bazıları ise homo sapiens, yani insana ait bir alt tür olarak kabul etmektedirler.Son on yılda yapılan testler neandertallar üzerindeki sır perdesini biraz daha araladı. Homo sapiens ile fazla benzerlik göstermeyen bu tür, insanlarla çok az melezleşti. Afrikalılar dışındaki insanlarda %1-4 oranında neandertal geni tespit edilmiştir. Bu durum insanların Afrika kıtası dışına çıktıklarında Levant bölgesinde karşılaşmış olmasından kaynaklanmaktadır. Haritada neandertalların 30 bin yıl öncesine kadar yaşadıkları coğrafya görülmektedir. 


Neandertalların evrim sürecinde insanların atası olduğu teorisi de genetik araştırmalar sonucu çürümüş oldu. Neandertalları modern insanın atası değil belki kuzeni olarak tanımlamak daha doğru olur.
Buzul Çağı

90.000 yıl önce yaşanan şiddetli soğuklardan dolayı Levant yaşamı imkansız kılan bir çöle dönüştü. Sahra geçidi de kapandığı için geriye dönüş mümkün olmadı. Böylece 125.000 yıl önce bölgeye yerleşen insanların tamamı öldü ve Afrika kıtası dışına ilk göç girişimi başarısızlıkla sonuçlandı.


İnsanların yeryüzündeki seyahatleri buzul çağının getirdiği sorunlar ile her zaman doğrudan ilişkili olmuştur. Değişen iklim koşulları ve yeni gıda alanları arama insanları göçe zorlayan en önemli etkenler olduğundan, dünyanın son 150.000 yıllık ısı değişimini incelemekte yarar var.

Artık insanlar 45.000 yıl daha Orta Doğu’da olmayacaktır. Soğukların etkisini kaybetmesiyle Levant’ın eski yerlileri olan neandertallar bölgeye tekrar yerleştiler ve varlıklarını 30 bin yıl öncesine kadar sürdürdüler.

Neandertallar ve buzul çağı konusundaki kısa bilgilendirmeden sonra kaldığımız yerden devam edelim;


Afrika kıtası dışına ikinci göç 85.000 yıl önce oldu. mtDNA haplogrubu L3, düşen deniz seviyesinden yararlanarak 16 km genişliğindeki Bab-el-Mendeb boğazından Yemen’e geçti. Arap yarımadasında veya Hindistan’da L3’ten ayrılarak oluşan M haplogrubu bütün Güney Asya’ya yayıldı.
mtDNA haplogrubu ‘M’ bugün Levant bölgesinde yok denecek kadar azdır. Arap yarımadasının güneyinde %15 oranında, Doğu Afrika’da ise daha az rastlanmaktadır. En yoğun görüldüğü Pakistan ve Kuzey Batı Hindistan’da bütün mitokondrial genlerin %30 ila 50’sini oluşturmaktadır. Paleolitik çağda oldukça geniş bir alana yayıldılar. Aşağıda bu grubun göç rotasını görebilirsiniz.
Son 2 milyon yılın en büyük yanardağ patlaması sonucu 100x30 km ebadındaki Toba gölü oluştu. Volkanik küller kuzey doğu istikametinde yayıldığı için Sumatra’dan bütün Hindistan’a kadar geniş bir coğrafyayı kapladı. Bugün bile birkaç metre kalınlığındaki kül tabakalarına rastlamak mümkündür. 

Aslında bu olay neden Hindistan’da iki önemli mtDNA haplogrup (M ve N) olduğunu açıklıyor. Doğu ve Kuzey Hindistan genlerinde gözle görülür farklar vardır. Nepal, Burma ve batı Hindistan’da Mongoloid genlere rastlamak mümkündür. Himalayalar boyunca kuzey doğu hattının ayırdığı bu genetik farklılaşmaya Toba yanardağının neden olduğu tahmin ediliyor.
Bu volkanik faciadan binlerce yıl sonra yeniden göçler başladı Hindistan’a yönelen grup İran üzerinden Anadolu ve Güney Kafkasya’ya kadar geldi. Bunlar Türkiye, İran, Ermenistan ve Azerbaycan coğrafyasına yerleşen ilk insanlardır. Daha sonra Avrupa’ya da seyahat edecek olan bu insanlar ancak 50.000 yıl önce bölgeye gelebildi. Çünkü 55-65 bin yıl önceki dayanılmaz soğuklardan dolayı Bereketli Hilal koridoru kapalıydı. (Fertile Crescent: Haritada gösterilen hilal şeklindeki verimli topraklardan oluşan coğrafya)



51.000 yıl önce başlayan sıcak ve nemli dönem 5.000 yıl sürdü. Yeni iklim koşulları sadece Bereketli Hilal koridorunu açmakla kalmadı, Negev çölü de yaşanabilir duruma geldi.
Avrupalıların atalarından olan N (Nesrin) klanı, 80.000 yıl önce güney Arabistan’a göç eden kavimlerin kollarından biridir. Ancak bu grup, nemli ve sıcak iklim döneminin başlayıp Bereketli Hilal bölgesinin açılmasını sağlayana kadar on binlerce yıl beklemek zorunda kaldı. Sahil boyunca giden kuzenleri için böyle bir kısıtlama söz konusu değildi. Onlar 60-65 bin yıl önce Avustralya’ya kadar gittiler. Arap yarımadasında kalanlar ise ancak 50 bin yıl sonra Levant ve Anadolu’ya, oradan da Avrupa’ya göç etme olanağı bulabildiler.
Maternel R haplogrubundan ayrılan U (Ursula) ve onun bir alt grubu U5, 45-50 bin yıl önce Avrupa’ya geçti. 15.000 yıl sonra kuzeyden gelecek olan bir sonraki göçe kadar Avrupa’nın ilk yerlileri bu gruptur.
Paleolitik Çağ
İnsanların yeryüzünde seyahatlerini incelerken buna paralel olarak o dönemde yaşam koşullarının nasıl olduğunu da bilmekte yarar var. ‘Eski veya Yontma Taş Devri’ olarak tercüme edebileceğimiz Paleolitik Çağ 2 milyon yıl önce başlamış, günümüzden 10-12 bin yıl önce son bulmuştur. Paleolitik dönem, alt, orta ve üst olmak üzere üç çağa ayrılır. Bizim açımızdan özellikle önemli olan üst paleolitik dönem 40.000-12.000 yıl öncesini kapsamaktadır. Bitiş tarihi coğrafi konumlara göre farklılıklar gösterebilir.
Bu dönemde insanlar, avladıkları hayvanlar başta olmak üzere yabani sebze ve meyvelerle besleniyorlardı. Henüz tarım olmadığından gıda üretimi ve yerleşik yaşam düzeni yoktu. Özellikle iklim değişikliklerinden dolayı yeni av alanları aramak üzere göçler olurdu. İnsanlar, kaya altı veya mağaralarda, bunların olmadığı yerlerde ise açık alanda sığınaklarda yaşamışlardır. Bu dönemde basit taş aletler yapılmış, ucu sivriltilmiş bu taşlar silah olarak kullanılarak mamut, geyik gibi büyük hayvanlar avlanmıştır.
Sosyal yaşamda inancın var olduğuna dair veriler mevcuttur. 30.000 yıl önce soyları tükenen neandertalların ölülerini gömdükleri biliniyor. Ayrıca üst-paleolitik çağda insanlar mağara duvarlarına boyalı resimler yapmaya başladılar. Çeşitli hayvan kemiklerinden süs eşyaları, heykeller ve kesici aletler yine bu dönemde yapıldı.
Anadolu üst paleolitik dönemden kalma bulgulara ev sahipliği yapan önemli bir bölgedir. Özellikle Karain ve Yarımburgaz mağaralarında bu döneme ait pek çok kalıntı, el baltaları, iğne, süs eşyaları ve kesici aletler bulunmuştur.





Mezolitik Çağ

Orta Taş Devri, paleolitik çağdan neolitik çağa geçiş dönemidir. Her coğrafyada farklı zaman dilimlerine rastlar. Özellikle Levant için 11 bin yıl önce yarı yerleşik hayatın başlaması açısından önemlidir. Küçük kulübeler inşa edildi, hayvanlar evcilleştirildi. Buzul çağının sona erdiği bu dönemde tarım başladı ve insanlar yerleşik yaşam düzenine geçtiler. Taş, kemik ve fildişinden aletler, ok, yay ve daha pek çok buluş bu çağda icat edildi. Son buzul çağı bittiğinde yeryüzünde insan nüfusu tahminen birkaç milyondu.

Neolitik Çağ
Cilalı Taş Devri 10.000-8.000 yıl önce yaşandı. Artık buzul çağı tamamen sona ermiş ve insanlar tarım ve hayvancılıkla uğraşmaya başlayarak yerleşik hayata geçmişlerdi. Neolitik çağda insanların yaşam tarzı ciddi anlamda değişti, ilk köy toplumları oluştu. Kilden çömlekler yapıldı, ticaret başladı. Gerek arkeolojik kalıntılar, gerekse coğrafyanın tarıma elverişli olması açısından Neolitik çağın ilk defa Levant ve Anadolu’da başladığı tahmin edilmektedir.


Kaynak: www.genomturkiye.com